4 Şubat 2009 Çarşamba

Lifeguard Sleeping, Girl Drowning - Morrissey

Lifeguard Sleeping, Girl Drowning
Morrissey

“Lifeguard Sleeping, Girl Drowning” adlı görkemli kayıt, Morrissey’in Vauxall and I adlı en ağır ve tartışmasız en üst düzey albümünde yer alır. Çok sevdiğimiz çarpıcı, psikolojik bir filmin kapanış müziği olabilir gibi hissederim her dinlediğimde. Siyah bir ekran belirip yazılar yukarı doğru akmaya başladığında duymaya başlarım klarnetle açılan girişini. Sessizliğe ve dinginliğe davet even “Sshhh” sesleri anlatmaktadır adeta fırtınanın (diğer bir deyişle fırtınalı bir yaşamın ya da hayatımızdaki fırtınalı bir dönemin) sona erişini. Fısıltıyla devam eden, telaştan çok çok uzaktaki sözleri ile huzurlu bir uykuya davet etmekdir. Bu yönüyle cenazede çalınabilecek bir parça olduğunu da düşünürüm zaman zaman.

Ancak insanlar genelde cenazelerinde “Stairway to Heaven” gibi cennete gitme hayalini körükleyecek ya da Pink Floyd’ dan epik bir şarkı tercih ederler genelde. Hayatlarına ve hayattaki kişiliklerine değer verilmemiş de olsa, ölünce bir kahramanmış gibi anılma özlemi yaygındır. Çoğunluk kendi yaşamının önemini fazlasıyla dramatize etmek istiyor. Ama siz, şu an bu yazıyı okumakta olmanızdan yola çıkarak söyleyebilirim ki, farklı olmalısınız. Onca angarya işinizin ve hayal kırıklıklarınızın arasında az da olsa neşe ve saf umut serpiştirmişsiniz. Öylesine ve yerleşmeden yaşamıyorsunuz. Sizin için her anın, arkadaşlarınızla olduğunuz her akşamın, sevgililerinizle geçirdiğiniz duygusal ve sevgi dolu zamanın son derece kıymetli olduğuna inanıyorum. Özlemleriniz, kimi toplumun genelince kabul görmeyecek ya da yüksek sesle ifade etmeye utanacak da olsanız, arzularınız var sizin. Planlarınız var, dünyayı, en azından sizden çok uzak olmayan kısmını keşfetmek istiyorsunuz. Ve tahmin ediyorum ki hayal ediyorsunuz, dünyanın daha yaşanabilir, insanların daha az saldırgan, en azından yakın çevrenizdeki kısmının daha duyarlı ve farkında olduğunu. Yine inanıyorum ki, öyle popo üzerinde oturup, bayat edilgenliğiniz ile barışık bir şekilde, uyuşturulmuş, alık, zavallı güruh için yapılmış televizyon programlarını izlemiyorsunuz. Onun yerine mezarınız başında çalınacak parçayı seçmek üzere Teenage Fanclub ya da The Smiths plaklarınızı karıştırabilirsiniz mesela. Daha yaşamsal bir aktivite olacaktır, öyle ki ölümünden sonraki bir aktiviteyi dahi planlayan kişinin yaşamının ve çevresinin kontrolüne açıkça sahip olduğunu söyleyebilirim. O kişi yaşam denilen sayılı günün kıymetini de bilecek, iş arası yaşamak yerine, yaşamak için çalışacaktır. Ve bilincinde olacaktır, televizyonun başında uyuklayanlar asında yaşamakla değil ölmekle uğraşmaktadırlar.


“Lifeguard Sleeping, Girl Drowning” ölümle ile ilgili felsefi bir açılım içermiyor tabii ki. -Yaşam ve ölüm hakkında yapılmış en irdeleyici eser kanımca, başroldeki sovalyenin ölümle satranç oynadığı Bergman’ ın Yedinci Mühür filmidir.- Hatta beni çok tanımayıp da cenazemde bu parçayı duyanlar niyazi olduğumu bile düşünebilir. Ancak parçanın uzun ara pasajları arasında öylesine içten gitar dokunuşları ve huzur verici klarnet dalgaları vardır ki, aralarından süzülen o ses, zaman zaman fısıldar, zaman zaman ağlar acıyla ve parçanın sonunda gelindiğinde yüklesen ekolu gitarlar ve arkada duyulan konuşmalara eşlik etmekte olan arp sesleri bende öyle bir duygu uyandırır ki, sanki Morrissey’ in grubu yaşam ve onu satrançta yenecek olan ölüm arasında bir anı bizlere ayırıvermektedir. O anda devasa, görkemli bir geçit açılmaktadır, orda bir an durabilirsiniz ve yaşamış ve yapmış olduklarınızı düşünürsünüz. (Albümü edinmiş ve bu parçayı defalarca dinlediğiniz halde benim duymuş olduklarımı hiç hissetmemiş olabilirsiniz. Şimdi gidip tekrar dinlediğinizde de duymuyorsunuzdur belki. Sizin, bir başkasının ve benim aynı şeyleri duyma kabiliyetimiz olamayacağını zaten biliyorum. Tek ümidim sizin de eşdeğer şekilde ateşinizi yükselten parçalar olmuş olması, müzik dinleyip hayaller kurmuş olmanız, o kadar.) Cenazenin sahibi olarak parça çalınırken duyamayacağımdan, arkadaşlarımın, ailemin görüşü daha önemli aslında. Ne de olsa bir sürü tantanayla ve hatta cenazede müzik çalınmasını ayıplayacak insanlarla uğraşmak zorunda kalacaklar. Peki eseri bir cenazede çalınan Morrissey ne düşünecek? Davet edilse gelir mi? Hayatta en acı şeyin sevgisiz kalmak olduğuna tekrar inanacak mı acaba? Gelse ona soracağım çok şey olurdu, 15 yıllık müzikal birlikteliğimizin ardından eleştirilerimi de esirgemezdim.


“Certain People I Know”, “Satan Rejected My Soul” gibi espirili, nükteli parçalarını ne kadar sevdiğimi anlatırdım ona, zekice yazılmış ve düzenlenmiş parçalar yerine kuru gürültüye terk ettiği için müziği, kızardım: “50 yaşından sonra patlayan davullar ve cazırdayan baslara ne gerek vardı be abicim. Bırak Franz Ferdinand asılsın pedallara, gençlik eğlensin, hoplasın dursun; senin hem elit hem avam olabilen sıradışı müzikaliten nereye gitti, farkın nerde kaldı yahu.” Beni dinler miydi bilemiyorum ama devam ederdim; “Yeni grubun müzik ekibinden çok gangbang takımı sanki, produksiyon ekibin şiddet dolu, sen de “tek ihtiyacın benim” diyerek gaz veriyorsun onlara, o şarkıyı hiç yapmamış olmanı dilerdim, yakışmadı sana. Bir acelen mi, sıkıntın mı var? Gençliğimde yapamadım, yaşım geçmeden son bir sallayıp yuvarlayım mı diyorsun? Bu ne çığlık, bu nasıl bir agresif müziktir. Tüm bunlar bana oldukça garip hatta sapıkça geliyor, ne kadar az ve seçkin insan “Life is A Pigsty”, “Everyday Is Like Sunday”, “He Cried”, “I Have Forgiven Jesus” gibi şaheserler yazabilme yeteneği ile donatılmıştır halbuki.”


Ölüme bu kadar yakınken aklıma bunlar gelir miydi bilmiyorum ama bunca muhteşem kayıt yapmış biri olmasına rağmen, sevenlerinin eleştirilerine de değer verdiğini biliyorum. Ancak 2004 yılından sonra artan popülerite sanırım herkesi biraz yanılttı. Halbuki o zaten doksanlarda da muhteşem albümler yapmaktaydı. Sadece az sattığı için Maladjusted albümüne bu kadar kötü yorum yapıldığına inanırım, oysa bence yıllardır Moz dinleyenleri bile şaşırtabilecek sürprizlerle dolu, son notasına kadar gücünü yitirmeyen zekice yazılmış, insan doğasına ayna tutabilen, çarpıcı gitar melodileriyle yüklü bir albümdür. Neyse ki artan popülaritenin bir eseri olarak 2006 yılında onu İstanbul’ da görebildik, orada 4 metre uzağımdaydı ama, beni duyamayacak kadar meşguldü. Duyabilse yukardakileri eleştirileri değil, sadece teşekkürlerimi sunardım ona, dilime dolandırdığı onca şarkı yaptığı için değil sadece, cesurca hissettiklerini seslendirdiği için, yeri geldikçe zülfiyare dokundurduğu için, smiths sonrası bütün albümlerinde, iniş çıkışlara rağmen emekliliğe göz kırpan, burnu büyük sözüm ona yazar-şarkıcılar gibi olmayıp; içimiz baymak yerine, zarif melodilerle örülü bir gitar müziği yaptığı için. Aslında ben o konserde kalabalıkla birlikte “Hayatta normal diye birşey yoktur!” diye bağırmakta iken bir süredir patlak olan dalağımla ölüme çok yakınmışım da haberim yokmuş. Konserden bir hafta sonra bir türlü geçmeyen sızılar dayanılmaz ağrılara dönüşünce, ölümden dönmüş olduğumu farketmiş oldum.

Sıradaki konsere beş aydan az süre kalmışken, sahnenin en önündeki yerimi sağlıklı olarak almak için dua ediyorum. Yeni album sonrası turnelerde çok fazla eski parça olmayacağını tahmin ediyorum konser listesinde. “Lifeguard Sleeping, Girl Drowning” kesinlikle olmayacak, biz onu özellikle müzikçalarımıza sürükleyip ister cenazede, ister gözlerimizi kapattığımızda bizi götürdüğü herhangi bir yerde dinlemeyi, garip hayaller kurmayı sürdüreceğiz. Müziğin nasıl bu kadar anlamlı olabileceğine inanamayıp zaman zaman, sahip olduğu büyüye hayranlıkla eşlik ederek, Morrissey abimize yeniden böyle parçalar yapması için dilekte bulunacağız.