Bugün Kurban bayramının 4. günü. Ne mutlu ki bir bayrama daha ulaştık. Son zamanlarda sık sık geldiğimiz Erdek' teyiz yine. Hava lodosa dönmüşse dikkatli olmalısınız, farkında olmadan çarpılabilirsiniz. Sizi çarpıp hasta eden havanın kendisi olabileceği gibi; şairin bahsettiği sizi mahfeden, güzel havaların getirdiği bir garip ruh hali de olabilir. İçinizi nereden geldiğini bilmediğiniz istekler kaplayabilir. Yersiz yere iç geçirirken bulursunuz kendinizi, hatta öflersiniz, bundan sonra şöyle, bundan sonra böyle diye kendinize sözler vermeye başlarsınız. Arzular sizi yakar da küllerinizi toplayan yoktur. Hele ki pişmanlık varsa serde, bu sefer hafifçe esen lodos hızlanıp küllerinizi de dağıtacaktır. Artık içinizde lirik kemanlı introların getirdiği "Expecting to Fly" ın çalmakta olduğunu hissedersiniz. Kanatlanıp uçamadıkça zıplayıp durursunuz. Sizi hem arzularla donatıp hem de kanat vermeyen yaratılışınıza kızsanız da fayda etmez. Unutmak için başka şeyler düşünürsünüz.
Bu bayramda da çok şükür kanepede bol bol dinlenebildik. İki epik savaş filmi izledik. İki akşamüstü pastel renklerle boyanmış deniz kıyısı gezileri yaptık. Kulaklıklarımıza iki güzel albüm taşıdık. "Buffalo Springfield Again" albümünü dinledikçe kendimi özel hissetiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Yarım asırı neredeyse devirecek bir albümde kendinden birşeyler bulabilmek çok şaşırtıcı gibi gelsede de, diğer bir yönüyle alışıldık bir ev sıcaklığı sunuyor bu albüm. İlk dinlediğimde sebeplerimden biri iyi bir albüm olarak nitelendirilmesi, en büyükler, en babalar listelerinde kendine yer bulmuş olmasıydı. - İtiraf etmeliyim bazen bu tür yönlendirmeler yeni güzellikler ile tanışabilmek için faydalı oluyor. -Yıllardır neredeyse bütün kayıtlarını dinlediğim Neil Young' ın ilk grubu olması da esasen merakımın büyük nedeniydi. Bazen böyle sıradışı gruplar varlığını sürdürebilseydi keşke diye hayıflanmaktan kendimi alamıyorum. İnsanın ortak amaç için toplu hareket edebilmesi zaman zaman oldukça zor olabiliyor, özellikle egolar öne çıktığında. Bugünkü konumuz bu değildi değil mi? Her nasılsa yapın, benim yaptığım gibi siz de kendi nedeninizi bulun "Buffalo Springfield Again" i dinlemek için. Belki siz folk kökenli blues müziği zaten seviyorsunuzdur. Güzel müziği algılamak için kulaklık içine yerleştirilmiş anfilerle basların kafanıza vurulmasına ihtiyaç duymuyorsunuzdur. Harmoni yapan vokalleri ve sonu gelmez zannedilen gitar sololarının hayranısınızdır belki de. Müzik sizin için "unplugged" mı olmalı yoksa? Ara sıra da oynak bas ritmleri veya masalsı klavye ezgileri ile dans etmek mi istiyorsunuz? O halde doğru yerdesiniz.
İkinci albümüm de Crossby Stills Nash and Young' ın "Deja Vu" albümü. Dördü de solo olarak müzik yapan bu abilerimizin oluşturduğu gruba süpergrup demiş ya vikipedi, hiç de haksız değil. Herbirinin besteleriyle ve müzikal olarak öne çıkan sivriliklerinin tırpanlanmadan kişiliklerin harmanlandığı solo albümlerin çok ötesinde sıradışı bir eser yaratıldığını söyleyebiliriz. Kah country slide gitarlarıyla kah bas sololarıyla süslenmiş uçlarda gezinen albümü dinlerken, hayali de olsa dejavu yaşıyor, woodstock' a gidip geliyoruz. 4 Kanadalı abinin her zaman bir arada olması mümkün olmadığında Crossby Nash, Stills Young, Crossby Stills ve en sık da Crossby Stills Nash birlikteliklerinin de olabildiğini öğrenmek ilgimi çekiyor. Ama o kadar şimdilik. Özümüze dönersek eğer, grundge' ın babası Neil Young ve onun folk ve rock' ı temel alan ama deneysellikten de uzak olmayan duruşu hala odağımda. En sevdiğim Young bestelerinden "Helpless" da ilk olarak "Deja Vu" ile yayınlanmış bir kayıt. Yıllar önce yine Erdek' teki pastel akşamüstülerin birinde çekmiş olduğum fotoğrafa "Helpless" adını koymuştum. Başka birinin şiirselliğini kendi görsel bakışınız ile ifade etmenin ne zor olduğunu düşünün. Ama başardığınızda, tamamen özdeşleştirme şansınız var. Öyle ki Kurbağalı Dere mevkiğindeki o ağacın yanına her vardığımda "There is a town in North Ontario.." diye mırıldanmaya başlıyorum. Ağaç yeşerse de yaprak dökse de durum değişmiyor. Geceleri ağacın altındaki banka oturup Neil Young gibi yıldızların arkasında mavi pencereler hayal ediyorum ay yükselirken. Daha sonra gökyüzünü boydan boya geçen kuşların akşam ışığında uzayan gölgelerinin su üzerindeki dansları canlanıyor gözümde. İşte o zaman Neil Young abimiz kadar ekspesyonist ressamlara özenen Odessa' lı Kolya' ya da hak veriyorum : " İyi bir sevişmenin yerini ancak iyi sanat tutabilir."
29 Ekim 2012 Pazartesi
21 Ekim 2012 Pazar
Yesterlove - The Lemonheads
Yillardir yazmiyor oldugum icin son zamanlarda oldukca yogun bir eksiklik hisseder oldum. Bir sekilde elim hep geri kacti klavyeden. Boyle olunca bazi seyler icimde kaldi, kaldikca icimde yara yapmaya basladi. Yazmaya koyulup bitiremedigim zor konular yerine daha basit, ele avuca gelir yayincilik moduna geciyorum artik. Bazen gunluk tarzi aklima geleni yazacagim, hatta gazeteye yazi yetistirme zorunlulugum varmis gibi. Bundan sonraki yazilarim icin "mini doksanlardan bu yana" adini taktim. Hadi bakalim hayirlisi...
Biliyorum takintili olmak iyi degil, yeni seyleri kesfetmenin onune geciyor. Ama benim gibi kaynaklariniz kisitliysa, ozumsemeden sevemiyorsaniz, etrafinizda paylasabileceginiz cok insan yoksa bazi seylere mecburen konsantre oluyorsunuz. Bundandir ki donem donem birseylere takip kafayi, mutemadiyen dinlemekteyim. 2-3 defa dinlemeyeceksem bir albumu, hic dinlemiyorum gitsin. Harddiskte yer ayirmakla ilgili bir konu aslinda. Doldukca diskiniz genisletebiliyorsaniz ne ala. Yok diske yazayim bir ara dinlerim diye yazdiklariniz, dinleyebildiklerinizin cok ustundeyse bu kucuk dunyada bosuna yer isgal ediyorsunuz demektir. Allahtan durdugu yerde eskiyecek ve bir sure sonra ise yaramayacak muzikler dinlemiyoruz, oyle olsa depolamamizin da bir anlami kalmazdi. Hayatimin bir doneminde fazlaca muzik dinlemis ve o doneme ait muziklerde kendimi fazlaca bulmus oldugumdan dolayi sanirim, dolaptan cikmis, bilmem kac kez isitilmis pilav bile bazen pek cok lezzetli gelebiliyor. Bazi “cover” lari orjinalinden cok sevmemi baska turlu aciklayamiyorum.
Yorumlarda, yorumlanan parcadan cok, yorumcunun parcaya olan sevgisini algilayabilmemizdir buyulu olan. Buna en iyi ornek olarak gordugum Evan Dando’ yu severim, iyi cocuktur. Onu iyi bir yorumcu yapan bizim gibi iyi bir muziksever ve dinleyici olmasidir. O gencken de bugunku agirligina sahipti. Ele aldigi sarkinin hakkini verirdi. Orjinaline saygisizlik etmez ama onu akustik hale sokmaktan da kacinmazdi. 2006’ da grubu The Lemonheads’i bambaska elemanlarla toplayip “self titled” album yapmis. Cok sevdigim, orjinalliginden hicbirsey kaybetmeyen asil muzik insani J.Mascis’ in de katkida bulundugu album tadindan yenmiyor. 2009 da ise tamamen yorumlardan olusan bir album cikmis. Hem bu albume taktim kafayi hem de Sam Gopal yorumu “Yesterlove” derinden yakaladi beni. Sam Gopal kariyerinde tek album yapmis bir grupmus. Albumde vokalleri Motorhead ile meshur olmamis haliyle Lemmy yapiyormus, gibi ilginc bilgilere ulastim. Bir yandan The Lemonheads dinliyor bir yandan dusunuyorum: Bizi bu siradisi guzelliklerle tanistiran Evan Dando hakikaten cok iyi cocuk. Ustelik muzigi de bizim gibi delicesine seviyor.
Albumun incisi “Yesterlove” in yaninda, en dikkat cekicisi “Waiting Out to Die” olan gitar armonileriyle suslenmis bir kac agir country parcasi, yillardir sevegeldigimiz, Evan sayesinde gozlerimizi daha da bir dolduran bir Leonard Cohen melankoli firtinasi, Brett Anderson’ un piyanosu sayesinde tanidigim, butun yorumlari orjinalinden guzel olan essiz moral bombardimani “Beautiful” gibi ilginc eserler var. Konuk vocalist Kate Moss’ un yer aldigi “Dirty Robot” ise albume yalnizca heyecan katiyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)