24 Ocak 2008 Perşembe

Beautiful Ones - Suede

Beautiful Ones
Suede

Pop şarkıları bizler birşeyler yaşarken genelde bize eşlik ederler. Bir kafede sohbet halindeyken çoğu zaman müziği duymayız bile. Bazen de yaşadığımız durumlarla şarkıları özdeşleştiririz. Bu nedenle bazıları sevdikleri şarkılara hayatımızın soundtrack’ i derler. Halbuki çok özel olanları sizi direkt birşeyler yapmak için harekete geçiriyor olabilir. Örneğin, “The world is not enough” şarkısı özünde ne anlatır hiç merak etmedim, hatta James Bond tiplemesine kıl olduğumdan görsel kısmını görmezden geldim, ama nedense dünyanın kalanını keşfetme duygumu kabartıyor. “Come along with me” diyerek yollara vurmak istiyorum hayat arkadaşımla, 3-4 kez dinleyip yeterli enerji doldurabilirsem Arhangelsk’ e kadar giderim herhalde. Davet baştan çıkarıcı gibi dursa da sonunda işin ucu Ural Dağlarında trekking planları yapmaya varacağından, şimdilik kendimi frenliyorum.

Yok ben çok tembelim “Şurdan Isparta’ ya gidemiyorum” diyorsanız, o zaman siz gündüzleri evde pinekleyip geceleri içenlerdensiz denemektir. Bu tip kişiliklerin bir kısmının Moskova’ ya gidip gündüz gözüyle göremedikleri söylenir. Siz eğer sabaha kadar internette briç oynamayı tercih edenlerdensiniz, onun yerine gece hayatına akmaya yönlendiren “Are you still having fun” adlı gaz şarkıyı kasetçalarımıza yönlendirebiliriz. Suede’ in ilk albümünden birkaç parça ve “Without you I’m nothing” ya da yeterince “Bigmouth Strikes Again” dinlersek evden dışarıya adım atabiliriz. Daha da ilerisi, bunu bir ritüel haline getirip, her hafta Cuma günleri siyah torbalı adamların getireceği Efes’ leri yuvarlayıp, bozuluncaya kadar Suede kasetini dinleyebiliriz. Bir bakmışsınız dumanaltı bir Ankara barında “Killing in the name of” diye bağırarak zıplıyorsunuz, ya da doğal mıknatıs etkisiyle yapıştığınız karşı cinsiniz ile “Sex Bomb” eşliğinde kıvırıyorsunuz.

Suede müziğini sevmemin nedenini sorulsaydı Botlarımı giyip sokaklara fırlama dürtüsü veriyor diye cevaplamazdım ama “Trash”, “Animal Nitrate” ya da “Beautiful Ones” kulaklığımda çınlıyorken, dökülen yapraklarla kaplanmış ODTÜ ormanlarında koşmak istemişimdir hep. Saçlarını kızıla boyatıp, piercing yaptıran kızlara “you don’ t think about it, because you’ re beautiful” desem noolurdu acaba? Sorunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. Ama çok şükür ki “Hand in Pocket” eşliğinde “Bir sigara versene abla” diye sormuşuzdur ne de olsa. Ya da piknik yerlerine gidip la la la diye bağırmışızdır. O kor ateşin parıldaması, mis gibi uzanmışsın yol kenarında bir molada. Zeytin, kavun, salkım salkım üzümler, hava demir gibi keskin, Sakarbaşından dumanlar yükseliyor, ve o kaynakta doğan alabalık Suede’ den aldığı yaşam arzusuyla Karadeniz’ e kadar yüzer.

Halbuki Brett’ in bizi yerden yere vurduğu durumlar çoğunluktadır. “Stay together” ın intihar eğilimini artıdığı bile söylenebilir. "Wild Ones" da melankoli doruğa çıkar. Brett’ in bu şarkıda DJ’ den medet umması ne kadar umutsuzca görülse de, özünde “Birlikte olalım, yağmurlu tarlalarda, tozlu sokaklarda köpeklerle koşalım” temasını barındırır, ama herşey O’ nun kalmasına bağlıdır. "Sci-fi Lullabies" Suede’ in karanlık şarkılarıyla doludur ki, dinleyenleri diplerde süründürür. Dinlemekle bunalım tükenmez gibi geliyor insana, şehir, üstüne üstüne yürüyen kenar mahalleler, bir araya gelememe durumları, şanssızlıklar, birinin diğerine kendini bırakıvermesi, parasızlıklar, sokakların sesleri, neon ışıklarının yalnızlık duygusu; birine bağımlı gibi bağlanma hissini sadece şarkılardan biliyorum; ve şehrin farklı bir yüzünde, birileri ile “sarı tebessüm” tadında birşey yaşamak için bir kez olsun o kahvelere gidemediğime üzülüyorum.

Şimdi kafam iyiyken şunu itiraf edebilirim ki Suede olmasaydı bu duygularımı bu kadar kolay ifade edemezdim. So young’ un sonundaki melankolik gitar soloları ne kadar kalbimi kabartsa da ben yine de “Beautiful Ones” ı tercih ettim. Bu Renton’ ın hayatı seçmesi gibi birşey. Benim sebebim şuydu: Hayatı seçmemeyi seçerseniz, başka birşey seçmişsinizdir ki, bu bunalım hali insan doğasına pek de uygun değil. Ben o Karadeniz’ e kadar yüzen alabalık olmak istedim. En azından hayal ettim MSP’ nin “Generation Terrorists” albümünü dinlerken. Onun yolculuğu kolay değildir. Nehir akar yukarda dağların arasından, kavuşamadan gölgelerine söğütlerin, sazlıklara ruhunu dinlendirmek için, kavuşamadan sessiz dinginliğine göl kenarlarının ovaya doğru akar. Ve O, nehir köpüklene köpüklene akarken, Mihalgazi’ deki balıkçı ağlarından kaçmak zorundadır. Baraj kapaklarının arasından geçer. Onu yolundan çevirmek isteyenler çıkar, “the Drawners” da bahsedildiği gibi baştan çıkıp boğulabilir.

Ama “Beautiful Ones” daki o “la la la” enerjisinin gücünü yadsımayın, yeterince inanıyorum, ben istedikten sonra yapılamayacak, yaşanamayacak yoktur. Hayal kurmaya devam edelim: Zevksiz duvar kağıtlarıyla kaplı odamızda, kulaklıklarımızda yankılanıyorken melodiler; dans edelim. Kış boyunca hiç güneş açmayan kuzey ülkelerinde sinir bozukluğu yaşayıp, yazın çamurlu göllerde yüzeceğimizi düşünelim. Avlakkaya patikalarına keçi gibi tırmanıp, şelalelerde sucuk gibi ıslanacağımız fikri ile yatıp kalkalım. En sonunda emelimize ulaşacağız, çünkü onlar aslında bizim ta kendimiz “güzel olanlar” bizleriz.

Bülent Tekin
Ocak 2008

1 yorum:

comatose dedi ki...

i know a girl, she lives the asphalt world diyerekten biradan bi yudum daha alıyorum. eyvallah.