6 Kasım 2012 Salı

Norwegian Wood (This Bird Has Flown) - The Beatles

Müzik hakkında yazı yazmanın zorluklarından biri de, konu ettiğiniz şarkıda gerçekleşen olaya benzer bir şey yaşamış olduğunuza dair oluşacak şüphedir kanımca. Ya da sözkonusu şarkı her çalındığında hatırlattığı bir olay, yer ya da insan olması olasılığı da yazarı zorlayabilir. Olmadığını iddia etse de insanlar inanmayacaktır. Yazıda konu edilen hikayenin bizzat yazar tarafından yaşanmış olması gerekmiyor değil mi? Hayal gücü diye bir şey var. Üstelik insanlar okur, çevrelerinden hikayeler duyar, etrafındakilere şahit olur, alıntı yapar, tekrar eder, çocukluğuna döner zaman zaman,rüyalarından etkilenir vs. Bunların hiçbirisi olmasa da, kişi bir film izler hayatı değişir. Bazıları şanslıdır, o en sevdiği şarkıyı yazan insana fazlasıyla özenmesine rağmen, şarkıdaki olayı yaşamayı düşünmez bile, hayal etmenin yanına bile yaklaşmaz. "Ne güzelmiş!" der ve olay orada birer. Algı penceresinin perdesini kapatmıştır, sızan küçük bir ışık ile idare etmektedir.

Yazımızın konusu ve aynı zamanda şanssız olan diğer kişi ile takılmayın zaten siz, boşverin onu gitsin. Ona tıp dilinde ümitsiz vaka denir.O fazlasıyla hayalperesttir. Niyetleri, arzuları, yapmak isteyip yapamadıkları, gitmek isteyip de kaldığı, kalmak isteyip de kalamadığı, sevmek isteyip de sevemediği, kalkması gerekirken uyuyakaldığı, uyumak isteyip de yatakta dönüp durduğu, içip içip de sarhoş olamadığı, sevdikleriyle aynı yerde ve zamanda olamadığı, sevdiceği ile birlikte olup da ona ilgi gösteremediği, çağrıldığında gittiği, gelmek isteyip de gelemediği, görmek istediği şehirleri göremediği, dinlemek istediği albümleri dinlemeyi ertelediği, gitar satın alıp da gitar çalmayı istemediğini farkettiği, sipariş verip yanlış tercih yaptığını düşündüğü halde iptal etmediği, hayatında kötü giden şeylere müdahil olmadığı, okumak istediği kitapların öylece raflarda durduğu, düşündüğü kişiyi aramak için telefonu eline alıp da bıraktığı, aç olduğu halde yemek yapamadığı için yiyemediği, yapmak istediği onca şeyden birini yapmak için yerinden kalkmak isteyip de güç bulamadığı çoktur ve çok olmuştur. O "Norwegian Wood" u duyduğunda benzer bir olay yaşayamadığı için hayıflanır, onu odasına davet edecek sıradışı bir sevgili olmamıştır. Kimse ona "Şimdi yatma vakti!" dememiştir, deseydi de o zaten yatmazdı. Küvette uyumamak için nereden geldiği belli olmayan bir azimle direnirdi.


Son zamanlarda John Lennon' ı andığım çok oluyor. Keşke yazımızın konusu kahramanımız da Lennon gibi barış ve güven dolu bir insan olsaydı. Sevgisinin birazını gösterebilseydi onun gibi. Parangalarından kurtulsaydı, dilek ve temennileri yerine onun gibi amaçları ve hedefleri olsaydı. Ne istediğini bilen ve farklı olmaktan çekinmeyen biri olsaydı. Sonrasını da kadere bıraksaydı, hayatta şansın ne kadar belirgin bir rol oynadığını görseydi inanın çok şaşırırdı. "Norwegian Wood" ile benim tanışmam da şans eseri oldu. Yıllar önce, şimdi ismini bile hatırlamadığım bir arkadaşım ile kasetlerimiz karıştı. Tesadüfe bakın ki o da benim gibi bir kaseti önce çeker, sonra dinler, dinlemeye ara verip kaldırmaya karar verince üstüne ismini yazarmış. Kasetleri değişinceye kadar bir hafta boyunca ben Rubber Soul albümünü ezberlemiştim. Arkadaşım, Elton John' un Captain Fantastic and the Brown Dirt Cowboy' unu pek sevmemiş olacak ki, fazla dinlemediğini söylemişti. Halbuki ikimiz de pek özenmiş olacağız ki Maxell marka kromlu kasetlere kayıt yapmıştık. Arkadaşım Elton John' un klasik grubundan akustik bir ziyafeti kaçırdığına yanıyor mudur bugün bilemiyorum. Oysa "Girl", "Michele", "Nowhere  Man", "Wait" gibi  dilime yapışan marşlar ile tanıştığım için bu karışıklıktan karlı çıkmıştım. "Norwegian Wood" u o kadar çok sevmiştim ki, play, stop, rewind, stop, play, stop, rewind, stop...yapmaktadan geri verdiğimde kasetin ömründen bayağı bir yemiştim doğrusu. Sonrasında güzel gitar çalan bir başka arkadaşıma öğretmiştim adam akıllı. 8 Aralık 1996' da ODTÜ' deki geleneksel John Lennon ve Beatles' ı anma gününde arkadaşım grubuyla çaldıktan sonra "Norwegian Wood" u, mimarlık anfisinden çıkıp, ayazın süpüğü gökyüzüne şöyle bir baktım ve bir kibrit çaktım.

Nostalji aslında iyi bir şey değil, kasetleri kesinlikle özlemiyorum. Ama bu şarkıda kendi tarzına benzer bir beste yaptığı için cevaben "4th Time Around" u yazan Bob Dylan aklıma gelince, keşke günümüzde de bu denli yaratıcılıkların çarpıştığı bir ortam olsaydı demekten kendimi alamıyorum. Geçmişi bilmek bugünü yaşamamıza engel değil nasıl olsa. Nasıl sanat sayesinde hayatı daha güzel anlayabiliyorsak, "Norwegian Wood" sayesinde günümüzün güzelliklerini daha doğru tespit edebiliriz. Yazımızın konusu kahramanımız olsaydı onu da yapamazdı, geçmişe kilitlenip kalırdı. Ama biz zaten onunla takılmıyoruz zaten, değil mi? Hayalleri onu yakıp kavuradursun biz onun için de iyi şeyler dileyelim. Umalım o da yaptığı hataların farkına varmıştır. Endişelerinin esiri olmak yerine, hayal edelim "İstedikleri Yere Gidenler" den olduğunu. Ve hayal edelim farkına varsın, deneyin hiç de zor değil, kendisinden başka engelinin olmadığını. Onun için iyi şeyler dileyelim, bırakalım kader onun da tutunabileceği güçlü ağlarını örsün. Şairin dediği gibi yalvaralım onun için bütün kalbimizle, ellerimizi açıp dua edelim, o da bir gün hayatında utanç duyabileceği birşeyler yakalayabilsin ve hiç ama hiç pişman olmasın.

Hiç yorum yok: