Bekledi bekledi, bir türlü gelmiyordu valizler. Konveyörün çıkışında gelen her valize bir umutla bakıyordu ama her çıkan başka valizde, keşke valizleri Atina' da alıp kendi elimizle verseydik uçağa diyordu. Kandiye, ne de olsa merkezi şehirleşmeden oldukça uzak bir yerdi. Bütün güzel tatil yerleri gibi biraz uzaktaydı. Gelince valizler yüreğine su serpileceğini sandıysanız yanıldınız çünkü kiralık arabada da problem çıkacaktı. Ama en nihayetinde Moskova' dan, Köln' den ve İstanbul' dan yola çıkan 3 aile Girit' te buluşmuştu. Dokuz kişilik arabaya üç adet çocuk koltuğu bağlandıktan sonra, Yarapetra' ya doğru yola koyuldular tekrar.
Avrupa birliği çalışıp, parayı dökmüş Yunanistan yollarına. Ancak Yarapetra yolun sonu değildi. Orada birisine yol sordu, Anatoli köyüne nasıl gideriz diye? Akıcı bir incilizce ile cevap alınca şaşırmıştı. 12 km yol uzadı da uzadı. akşam bastırmıştı, tepelere kıvrılmaya başladı yol. Vardıklarında kiraladıkları eve, gökyüzüne baktılar. Denizi, mehtabı ve yıldızları görünce bütün yorgunlukları gitmişti.
Anatoli, Girit' in en merkezi yeri değildi. Yine de her gün çoluk çocuk arabaya doluştular. Adanın doğusunu komple dolaştılar. Allah cömert davranmış Girit' e. Palmiye plajından, tırmanış yapılan kayalara, enfes kumsallardan, rengarenk küçük köylere, hatta kültür akan yokuşlu, limanlı şehirlere kadar turizm adına her şey var. Deniz ürünleri o kadar ucuz ve lezzetli ki, her gün balık, kalamar yeseler yeridir. Zeytinyağlı sebzeler, otlar, mezeler en güzel Napolyon restoran' da tadılıyordu. Havada bulut yok. Millet de bir kebab ki sormayın, sabahtan akşama kadar kahvede tavla oynuyorlar. Tanıştıkları herkes bizimkiler gibi mübadele anılarına sahip. Kime sorsalar ya Kuşadası diyor, ya İzmir.
Huylu huyundan vazgeçmiyor, her tatil için bir yol CD' si hazırlayan kahramanımız, bu kadar gezince tek CD yaptığına pişman oldu. Her zamanki favoriler, Pixies' den ve yeni çıkan Morrissey albümünden ve solo Brett Anderson' dan parçalar vardı ama araya yeni keşifler de serpiştirmişti, Yeah Yeah Yeahs gibi.
Show Your Bones onların ikinci albümü. İlk albümlerinden "Maps" ile bendeniz dahil pek çok indie severin kalbini çalmışlardı. Bu albümde de kendilerinden bekleneni sağlıyor grup, ancak o kadar. Gençliği gaza getirip, bolca zıplatacak, slogan şarkılar ile başlıyor albüm. Yeterince dans ritmine sahip olmadıklarından, ya da kaba gürültüyü tercih ettiklerinden ya da Garbage' a o kadar da çok benzetilmemek için olacak, tekdüze bir ses ortaya çıkmış. Ancak yine de "Phenomena" ve "Cheated Hearts" gibi post-punk'a özendikleri parçalar dikkat çekmeyi başarıyor. Allahtan post punk' ın yeniden uyandığını düşündüren gruplar türedi de son zamanlarda, alemde yalnız kalmıyorlar. Besteler basit ve akılda kalıcı. Ritmin aniden değiştiği birden fazla kısmı içeren eğlenceli besteler sayesinde albüm dinlenebiliyor.
2000' li yıllardaki çoğu grupta devamlılık sorunu olduğunu düşünürsek, üç yılda bir ele avuca sığmaz besteler ile karşımıza çıkmaları takdire şayan. Ancak keşke prodüksiyon biraz daha geri planı güçlü ve de süslü olsaydı. Bu haliyle lise çağına hitap ediyorlar maalesef. Grubun dinamosu, karizmatik solist, "kötü kız" Karen O' nun sesini öne çıkartacak bir prodüksiyon da tercih edilebilirdi. - Arıza seviyorum, sır değil. - Ama o da yok maalesef. "The Sweets" gibi doğrudan marş olabilecek bir şarkı, neredeyse tek enstrüman oymuş gibi doğallıktan çok uzak bir davul sesi ile harcanıp gitmiş. İkinci kısımda patlayan pedallar ise maalesef beklenen heyecanı veremiyor.
Özetle, Yeah Yeah Yeahs 2000-2010 arasının, yani bana göre pop müziğin en zayıf döneminin dikkat çekici bir grubu. Ama onlarla tanışmak için diğer albümlerine kulak versek yerinde olacak. Bundan sonraki yol CD' lerine onlardan bir iki parça atarız belki, kim bilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder