Her gün yazı yazmak için klavyenin başına oturmak, ancak ciddi bir kendini ifade etme arzusundan kaynaklanabilir. Hele ki çalışıyorsanız ve tembellik yapmak için fazla zamanınız yoksa. Anlatmak istediklerimde geçmişe dair olgu ve olayların çoğunlukta olması içimi hüzün ile dolduruyor bazen. Bazen kendime uzaktan bir bakıyorum da, hala 2013' e gelememişim gibi görüyorum. Sırf yıkmak için bunu, 2013 albümlerini de ele almaya başladım. Yine de fırsat buldukça geçmişe kaçıyor olduğumun farkındayım. Ama bu büyük bir kayıp değil. Müzikte çağdaş ve güncel olmaktan daha değerli olan, zamanlar ötesi ve hatta ölümsüz olabilmektir. Genellikle okumanız için bende yer eden, o anlamda kalıcı olacağına inandığım albümleri seçiyor olacağım. Arada sırada yıllardır plakçalarımda döndürmekten sıkılmadığım, müzikalitesinin sadık bir hayranı olmakla gurur duyduğum bazı kayıtlardan da bahsedeceğim. Hatta, vakti zamanında gereken değeri vermeyip yeni keşfettiğim albümleri de konuk etmekten çekinmeyeceğim. Özetle zaman, dönem kısıtı yok burada.
Beth Orton' un Sugaring Season albümü de 2012' de yayınlanmış olmasına rağmen ben 2013 de dinlemeye başladım. Kendisi ortalama 5 yılda bir albüm yaptığı için çok da geç kalmış sayılmam, değil mi? Hiç dinlememiş olanlar için söyleyebileceğim, Beth Orton' un müziği herhangi bir besteci şarkıcıdan bekleyebileceğinizin ötesinde bir çeşitlilik içeriyor. Akustik gitarlı baladların ardından, yaylılar eşliğinde vals tınılarıyla dans ederken bulabiliyorsunuz kendinizi. Sesini o kadar farklı tonlarda kullanabiliyor ki, şarkıları ayrı ayrı duysanız farklı kişiler tarafından seslendirildiğine inanabilirsiniz. Ayrıca son albümünde neredeyse 20 yılı bulan müzik kariyerinin olgun sesini de duyabiliyorsunuz.
Artık olgun bir müzisyen olan Orton' un ağırbaşlı yorumu, aşırı uçlara kaçmayan ancak aynı zamanda da vokale eşlik etmekle sınırlı kalmayıp gerekli vurguları yapan dengeli bir orkestra ile birleşince "Kaliteli" sıfatını hak eden bir albüm çıkmış ortaya. Albümün altyapısını oluşturan orgun sesi zaman zaman 60' lardan bir Dylan albümü hissi uyandırıyor, ağır baladlarda ise dikkat çekici yaylılar devreye giriyor. Geri vokaller minimumda tutulmuş, asla ana vokalin önüne geçip kafa karıştırmıyor.
Albümün bombası " Poison Tree" William Blake' in ünlü şiirinin başarılı bir uyarlaması. Birkaç sabah üst üste mırıldanırken bulunca kendinizi, ister istemez sözleri buluyorsunuz. "See Through Blue" vals yaptığınız parça, keşke hiç bitmese diyorsunuz. "Candles" da Orton' u en hırçın haliyle duyuyoruz. Hüzünlü ve karamsar parçada kemanlar öyle bir kafanıza vuruyor ki, "Ağlamanın başka bir yolunu buldum" diye eşlik ediyorsunuz ister istemez. "Call Me the Breeze" de ise basitliğin şarkı yazarlığının altın kuralı olduğuna bizzat şahit oluyoruz. Vokallerdeki çarpıcı değişkenlik sayesinde, denize, göğe, rüzgara, toprağa ulaşmak isteğine çoşku ile katılıyoruz.
Merakınızı gidereyim. Beth Orton' un önceki albümleri de birbirinden ilginç besteler, daha da çeşitlilik sunan vokal performansı içeriyor. Geçmişi bir kenara bırakalım, umarım bu sıra dışı müzikaliteyi yeni ve daha sık çıkacak albümlerinde de görebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder